Panik atakta Sas metodu
Sensörü activate solitions (SAS) METODU, depresyon gibi panik atakta da çok ciddi düzelmeler
sağlar. Kliniklerimize ilaç tedavisinden ve terapilerden sonuç alamayıp SAS ile düzelen sayısız
hastamız olmuştur. İlaç kullanmak istemeyen ya da ilaçlardan tatminkar sonuç alamayan veya
hamilelik, lohusalık, karaciğer yetmezliği gibi ilaç kullanması mahzurlu olan kişilerde ilk tercih
olmalıdır. Panik atakta tedavi bölgeleri, depresyonla aynı yerlerdir. Amaç sosyal hafıza ve bilinçaltıyı
koordine eden prefrontal korteksin ses uyaranları ile reorganize edilmesi ve yeniden düzene
sokulmasıdır.
SAS Metodunda hedef önce atakları seyrekleştirmek sonra ise yok etmektir. Son aşamada ise ilaçsız
bir döneme geçmektir. Genellikle SAS programına gelindiğinde kişiler ilaç kullanmakta olmaktadır.
SAS metodu ilaç tedavisi ile herhangi bir uyumsuzluk göstermez. Hatta ilaçlar ve terapiler ile üçlü
kombinasyon halinde bile uygulanabilir. SAS seansları bitinceye kadar ataklar ciddi düzeyde
azalmakta çoğunlukla tamamen ortadan kalkmaktadır. Atakları azalmakla beraber devam eden az bir
vakada da seansların bitiminden sonra bir ay içinde tamamen kontrol altına alınmaktadır. Son
aşamada ise eğer ilaç kullanımı varsa bunların kademeli bir şekilde azaltılarak kesilmesi ve tedavinin
tamamlanması gerçekleştirilir.
Hastalıklar kişilere hissettirdikleri açısından sıralamaya konulsa panik atak, açık ara birinci olur. Panik
atakta kişinin yaşadığı dehşet hissi ve korku, gerçek kalp krizinden bile fazladır. Ancak panik atak
hastalarının bir şansızlığı da çevresindeki kişilerin hatta doktorların bile hastalığı çok ciddiye
almamalarıdır. Çoğu kez ‘’iradene hakim ol, kendini toparla’’ gibisinden haksız eleştirilere maruz
kalırlar. Halbuki panik atak bir irade ya da karekter zayıflığı değildir. Atakları durdurmak ya da kontrol
etme de kendi çabaları yetmez mutlaka ciddi profosyonel tedavi gerekir.
Bu nedenle panik atak tedavisinde hiçbir şeyden kaçınmamalıdır. Oldukça güvenli ve etkili bir yöntem
olan SAS Metodu mümkün mertebe mutlaka yararlanılmaldır.
Terapiler: Tedavide terapi süreci, hastanın ataklar sırasında kullanabileceği gevşeme tekniklerini,
nefes egzersizlerini, kaygılı düşünceler zihinde dönüp dururken bunların nasıl fark edilip pozitife
çevrilebileceğinin öğretilmesi gibi adımlar içerir. Terapi, psikolojik hastalıklarda uzun dönemde yaşam
kalitenizi yükseltecek pek çok kazanım sağlayacaktır. Olaylara verdiğiniz tepkileri kontrol edebilmek,
yaşamış olduğunuz kötü tecrübelerin yaralarını sarmak, ruhunuza hak ettiği özeni göstermek için uzun
bir yolculuk olsa da terapiye vakit ayırmanız önemlidir.
Kendinize Yardım Edin: Şüphesiz sadece olaylara bakış açınızı değiştirmek, ilaç almak ya da
beyninizin bozulan kimyasını düzeltmek tüm yaşamınızı değiştirmeyecektir. Doktorların ve
sevdiklerinizin yardımı ile iyileşmeye çalışırken yaşamınızda da bazı düzenlemeler yapabilirsiniz.
Kişinin egzersize başlaması, stres düzeyini düşürecek bir yaşam düzenine geçmesi önemlidir. Eğer
gerginliğinizin nedeni işiniz ise belki daha az kazanacağınız ama mutlu çalışabileceğiniz bir iş
yaşamına adım atabilirsiniz. Üzerinizde gerginlik yaratan faktör, sorumluluklar altında ezilmek ise aile
bireylerinizle bu sorumlulukların adil paylaşımı için yeniden konuşabilirsiniz.
Hasta profillerini açıklarken değindiğimiz gibi, panik bozukluk, daha ziyade kadınları etkileyen,
bekârlığın ve şehir yaşamının getirdiği yüklerin etkisiyle de bağlantılı. Bekârsanız bekâr yaşama veda
edebilir veya dostlarınıza daha fazla vakit ayırıp insani paylaşımlarınızı artırmayı deneyebilirsiniz.
Şehrin karmaşasından kaçma fırsatları oluşturabilir, güne daha mutlu uyanacağınız bir yerde
yaşamayı tercih edebilirsiniz.
Kaygılardan Kurtulmak İçin Yapılabilecek Basit Egzersizler:
Korku Ve Kaygıların Ne Zaman Başladığını Bulun
Bilindiği gibi bir çok terapi, kişinin sorun yaşadığı bir konuyu ele alır ve o sorunun çıkış anına doğru bir
yolculuğu başlatır. Diyelim ki, kişinin uzun yola çıkmaya karşı bir fobisi oluşmuş. Bu fobi nerede
başladı? Nasıl başladı? Biz yaşamınızı sürdürürken farkında bile olmadan bir anda bilinçaltımız
herhangi bir olayı, korku ile özdeşleştirebilir. Bazı korkular, kişi kendini bildi bileli oradadır. Bazıları ise
sonradan oluşur.
Şimdi gerçek bir hasta hikâyesinden bahsedelim. Bu kişi, yıllarca sayısız otobüs yolculuğu, uçak
yolculuğu yaptıktan sonra birden bire uzun yola çıkmaktan korkmaya başlamıştır. Artık çocukken
gidebildiği birçok yere, araba ya da uçakla gitmeye cesaret edememektedir. Hangi araca binerse
binsin yoğun bir sıkıntı, kaygı ve endişe duygusu yaşamaktadır. Şikâyetleri, nefes alamamak, yoğun
şekilde araçtan inme arzusu, ne kadar tuvalete giderse gitsin yeniden tuvalete gitme isteğidir. Bu
durum gün geçtikte kötüleşir ve bu hanım zamanla şehir içinde yakın mesafelerde bile sorun
yaşamaya başlar. Sonunda iş hayatı da fobisinden olumsuz etkilenince çözüm aramaya karar verir.
Terapi sürecinde kişiye, bu korkunun geçmişine gitmesi söylenir. Terapist, yolculuk korkusu, ileri yaşta
ortaya çıkmasına rağmen, bu korkunun tohumlarının çocuklukta atılmış olabileceği üzerinde
durmaktadır. Kişiye çocukken onu korkutan bir yolculuk yapıp yapmadığı sorulunca, terapideki kişi,
birden 6 yaşındayken, amcası ile birlikte memleketine gitmesi gerektiğini hatırlar. Bu yolculuk, annenin
rahatsızlığı sebebiyle yapılmıştır. Küçük kız, daha önce yüzünü bile görmediği amcasıyla, hayatında
hiç gitmediği kadar uzun bir yol gidecektir. Konuşma ilerledikçe, çocuğun bu durumu, “Annem hasta
olduğu için beni hiç bilmediğim bir yere gönderiyorlar. Acaba ailem benden vaz mı geçti” diye
olduğundan daha da büyük bir korkuya dönüştürdüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda bilinçaltı, yolculuk
ile terk edilmek, sevilmemek arasında bir bağlantı kurabilir. Ve bu korku, uzun yıllar sonra yeniden
ortaya çıkabilir. Küçük kız, farkında bile olmadan otobüse bindiği anda şişe şişe su içer. Böylece
yolculuğun ilk saatinde tuvaletinin geldiğini söyleyip huysuzluk yapmaya başlar. Aranızda eskiden
şehirlerarası otobüs yolculuklarının ne kadar yorucu geçtiğini hatırlayanlarınız vardır. O günlerde
otobüsler şu anda olduğu kadar sık mola vermezdi. Tuvaleti olan bir otobüs hayal bile edilmezdi. İşte
küçük kız ve amcası, böyle bir ortamda saatlerce yolculuk yapmışlardır.
Bu olayda ilginç olan bir başka nokta daha var. Şu anda kırklı yaşlarda olan bu kişi, sadece yolculukta
değil diğer stresli anlarda da sık sık tuvalete gitme ihtiyacı duymaktadır ve yapılan testler, diyabet gibi
bir sorunu olmadığını göstermektedir.
Kişinin sık sık tuvalete gitme ihtiyacı duymasının altında genellikle ortamdan uzaklaşma ve kendini
izole etme isteği ve duygusal dengeyi kuramama gibi sebepler bulunur. Çok ilgisiz gibi gözüken
dolunay zamanlarını düşünün. Dolunay, hem duygularımızı ve hem de dünyadaki suların gidiş gelişini
etkiler. Buna benzer şekilde bedenimizdeki sıvılarla, duygular arasında daima ilginç bir ilişki vardır.
Eğer düşüncelerinizi temizlemek isterseniz, bir bardak içme suyunun içine güzel sözler söyleyin.
Mesela kendinizi güçlü hissetmeye ihtiyaç duyuyorsanız, “Ben güçlüyüm” deyin. Yani niyetinizi suya
yükleyin ve için. Su, bedeninizde dolaştıkça, hücrelerinize güç verecektir. Bu yöntem, ruhu
güçlendirme ve arındırma teknikleri içerisinde basit bir tekniktir.
Sık sık tuvalete gitme isteğini pek çok hastada görüyoruz. Ben, insanların toplum içinde yanlarında
başkaları varken sürekli telefonla konuşmalarının altında da benzer gerginlikler, ortamdan sıkılma ya
da kimi sosyal fobiler bulunduğuna inanmaktayım.
Sözünü ettiğimiz vaka örneğine dönecek olursak, “Bu olayda kişide böylesine ağır etki bırakacak ne
var ki?” diye düşünebilirsiniz. Aslında çoğumuz, psikolojik hastalıklar için sıradan olayları yeterli
görmez. Yoğun şiddet ortamı ya da inanılmaz trajediler olmasını bekler. Oysa panik ataklılara terapi
sunan bir dernekte uzun yıllar gönüllü çalışmalar yapan ve kurucusu olduğu danışmanlık merkezinde
hem panik atak hem de diğer sorunlarda psikolojik destek vermeye devam eden bir terapist dostumun
gözlemleri, bunun hiç de doğru olmadığını kanıtlıyor. Yirmi yıldır psikolojik danışmanlık yapan bu
deneyimli hanım, “Çoğu kişiyle, sorunların temeline inmek için uzun uzun çalışırız. En sonunda
karşımıza ne mi çıkar? Yetişkin olarak hiç dikkatimizi çekmeyecek son derece basit, eften püften bir
olay! Diyelim ki çocuğa bir öğretmen, sınıfın ortasında “Konuşma” diye bağırır. O kişi yıllar sonra,
karşınıza sosyal ilişki kuramayan biri olarak çıkabilir. Ya da parasını kaybettiği için annesinden dayak
yiyen bir çocuk, yetişkin olunca kontrolsüzce bir alışveriş bağımlısına dönüşebilir. Yetişkin olarak
baktığımızda gözümüze çok da önemli gelmeyen bir sürü olay, özellikle 0-5 yaş döneminde kişinin
kitlenmesine, bazı konularda aşırı korkular geliştirmesine neden olabilir. Bu korkular, o kişi keyifli bir
hayat sürerken sanki uykuda gibidir. Ne zaman, bizi zorlayan, ağır baskılarla karşılaşırız, o zaman
geçmişte uykuya dalan pek çok korkumuz da aniden ve bazen hep birlikte kocaman bir canavara
dönüşerek ortaya çıkıverir” diyor. Çünkü Hadise bir kere kişinin sosyal hafızasına kayıtlanmıştır bir
kere. Sosyal hafıza bilinçaltı ile iç içedir ve bilinçli hafıza gibi her istenildiği zaman hatırlanmayabilir.
İşte sosyal hafızaya alınan bu kayıtlar yaşamın herhangi bir döneminde bedensel tepkimeler olarak
geri dönebilir. Öte yandan, çok ilginçtir ki, gerçekten çok ağır koşulların içinde kalan bazı kişiler, bu
olaylardan yaşama karşı bağlılıklarını daha da güçlendirerek çıkabilmektedir. Yani, bir olayı bizim
dışarıdan çok acı ya da son derece basit diye etiketlememiz diğer kişinin ona ne anlam yüklediği
üzerinde hiç belirleyici olmaz. Dolayısıyla terapilerde, kişiyi yargılamamak esastır. Amaç, kişinin ne
zaman nasıl bir duygu ile kilitlendiğini açığa çıkartabilmektir. Çok ilginçtir, eğer bir korkuyu
bilinçaltından çıkartıp bilincinize taşıyabilirseniz yani farkına varırsanız, o duygudan kolayca
kurtulabilmek yolunda gereken en önemli adımı atmış olursunuz. O aşamadan sonra pek çok
rahatsızlık hızla ya da yavaş yavaş iyileşip yok olur. Sıkıntılar tümüyle temizlenmese de kişiye eskisi
kadar rahatsızlık veremez. Zaten özellikle EMDR terapi tekniğinin asıl amacı da bu sosyal hafıza ve
bilinçaltında takılı kalıp sonradan bireyde anksiyete, fobi, panik atak gibi psikolojik bozukluklara neden
olan travmatik kayıtları elemine etmektir. Ayrıca kendi vakalarımdan edindiğim tecrübeye göre, SAS
metodunu almakta olan veya almış olan hastalar, EMDR terapilerine çok daha iyi cevaplar
vermektedir.
Bu örnekte görüldüğü gibi siz de hissettiğiniz abartılı korkuların kökenine inebilmek için kendinizle baş
başa kalın. Kendinize sorular sorun. Diyelim ki kalabalıkta kalmaktan korkuyorsunuz. Bu konuda
aklınıza gelen ilk deneyim nedir? İlk önce nerede korktunuz? Bugüne dek öyle ilginç korkularla
karşılaştım ki… Mesela orta yaşlı bir hanım, lavanta kokusundan korkuyor, bu kokuyu aldığında panik
atağa benzer belirtiler göstermeye başlıyordu. Zaman içinde bu hanımın, çok yakın bir akrabasının
cenazesinde bu kokuyu aldığı için, lavanta ile ölüm korkusunu eşleştirdiği ortaya çıktı.
Hem dünyada hem de ülkemizde geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan Osho, kitaplarında kaleme
alınan bir konuşmasında ilginç bir tespitte bulunuyor. Diyor ki, çocukların dünyaya ilk geldikleri anda,
popolarına bir şaplak atılarak ağlatılması, pek çok çocukta daha sonra tramvaya yol açmaktadır. Belki
de kalabalıktan korku duyan insanların bir kısmı için bu durum geçerli olabilir. Bebek, daha dünyada
nasıl nefes alacağını bile bilemeden korku dolmakta ve ağlatılmaktadır. Osho’ya göre bu kişiler,
sonradan terapiye ihtiyaç duyarlar.
Doğum anında ya da çocukluk günlerinde üzücü bir anıdan muzdarip olabilirsiniz. Diyelim ki,
kendinizle baş başa, sessiz bir ortamda düşündünüz ve geçmişte gerçekten çok kötü etkilendiğiniz bir
hatırayı buldunuz. Peki, ne yapacaksınız?
Bilinçaltındaki Üzücü Resimleri, Mutlu Resimlerle Değiştirin
Yetişkin olmanın ölçüsü, geçmişte bizi üzen konularda artık daha olgun davranmamızdır. Şimdi o
resmi alıp, bir yetişkin olarak yeniden şekillendirmeniz gerekiyor. Diyelim ki, o acı tabloda annenizden
dayak yiyorsunuz. Hemen orada devreye girin. Yetişkin zihninizle, yaptığınız yaramazlık için kendinizi
affedin. Annenizi, sinirlenip sizi dövdüğü için affedin. Hatta resmi bir iki kare geriye alın. Yaptığınız
yaramazlığı annenize itiraf edin. Annenizin bu kez, sizi bağışlamasına izin verin. Şefkatli yeni bir resim
oluşturun. Kendinizi annenizin kucağında mutlu bir şekilde resmedin. Bir kez şiddet görmüş bile
olsanız hayatınızın geri kalan dönemlerinde annenizin sizi nasıl sevdiğini hatırlayın. Güzel kareleri de
aynı olayın içine alın. Böylece bilinçaltınıza artık güçlü olduğunuz mesajını verin. Şimdi yetişkinsiniz
ve bilinçaltında bulduğunuz korku dolu kareleri, daha sevgi dolu anlarla değiştirme gücüne sahipsiniz.
Sizi üzen ya da korkutan gerçek sebebi araştırın. Ölüm korkusu mu? Sevilmemek mi? Hangisi zayıf
yanınız ise o konuya pansuman yapacak kareler bulup bilinçaltınızda muhafaza edin. Korktukça,
sıkıldıkça, eski korkunuzun yerine koyduğunuz sevgi dolu, güvenli yeni resme bakmayı adet haline
getirin. Eski resmi, hayali olarak bilinçaltınızdaki çöplükten alıp, suya atın. Ya da yakıp yok edin. İşte
kendinizi iyileştirme yolunda önemli bir adım attınız. Şimdi kendinizi kutlayın ve yolunuza kendi
içindeki çocuğa güven verebilecek bir yetişkin olarak devam edin.
Kaygılara Tutunmayın, Bırakın Gitsinler
Sağlıklı kalabilmek için, öncelikle kendi hislerimizle sağlam bir bağ kurmayı öğrenmeliyiz. Bazen
birilerine kırılırız, öfkeleniriz, sevilmediğimizi düşünürüz, kandırıldığımıza kızarız, gelecek korkusu ile
dolarız. Sayabileceğimizden çok daha fazla negatif duygu, içimizde büyüyüp birikir. Her gün mutlu
hissedebilmek için düzenli olarak, bize kendimizi şanssız hissettiren bu karamsar düşüncelerden
kurtulmalıyız. Olumsuz düşünceler, adeta kirlenen elbiseler gibidir. Nasıl kıyafetlerimizi düzenli olarak
değiştirip temizleyip yeniden giyiyorsak, ruh halimizi de aynı şekilde yenilememiz, temizlememiz, şarj
etmemiz gerekir. Unutmayınız ki, düşünceler de atomlardan oluşmuş bir enerjidir. Siz olumsuz
düşünürseniz evrene olumsuz enerji yayarsınız, olumlu düşünürseniz olumlu enerji yayarsınız.
Hep sözü edilen meditasyon, duygularımız üzerinde bu kontrolü sağlayabilmenin en basit ama etkili
yoludur. Meditasyon deyince pek çoklarının zihninde, bacağını bir türlü istediği gibi yerleştiremeyen,
tuhaf kıyafetler giyip acayip sesler çıkartan karikatür karakterler canlanır. Oysa meditasyon yapmak
son derece basittir. Yerde bağdaş kurmak size zor geliyorsa bir yere uzanın. Eğer ilk kez meditasyon
yapıyorsanız, dikkatinizi sadece nefesinize yöneltin. Uzun, derin, sakin nefesler alıp karnınızı şişirin.
Nefesinizi burnunuzdan alıp verin. Beş dakika kadar sessiz kalıp bu çalışmayı yaptığınızda zihninizin
hiç susmadığını göreceksiniz. Zihin, haklı ya da haksız, olumlu ya da olumsuz sürekli konuşup durur.
Bu konuşmaları susturmaya da çalışmayın. Bırakın içinizdeki düşünceler akıp gitsin. Aklınıza ne
geliyorsa gelsin. Kendinizi içinizden gelen hislere de teslim etmeyin. Düzenli nefes alışverişine
konsantre olun. Zihni boşaltmak, başlangıçta hiç kolay olmadığından bunu sağlayabilmenin en pratik
yolu, dikkati nefese yöneltmektir. Sanki bir nefes olduğunuzu düşünün. Burnunuzdan nefes alırken
havanın içinize doluşuyla bütünleşin. O nefesin içine karışıp, boğazınızdan ciğerlerinize indiğinizi
hatta karın boşluğunda dolaştığınızı düşünün. Sonra tekrar yukarıya çıkın. İşte şimdi siz bir nefes
oldunuz. Bedenin içinde gezindikçe bedeninizle daha yakınlaştınız. Başlangıçta dikkatiniz dağılabilir.
Ama neticede, kısa süreliğine bile olsa öyle bir an gelir ki, nefesle bütünleşirken zihniniz durur. Yani
düşünceleri durdurmayı, yaşanan o anın içine girmeyi, zamanı gerçekten hissetmeyi başarırsınız. Bu
bir meditasyondur.
Eğer kaygılarınızdan kurtulmak isterseniz, bu meditasyonu, kaygılardan kurtulacak bir egzersiz haline
getirebilirsiniz. Bunun için imgeleme yeteneğinizi devreye sokun. Meditasyona başlarken, uzun ve
derin nefeslerle kendinizi gevşetin. Gözlerinizi kapatın. Aklınıza gelen tüm korkularınız için hayali
olarak birer çakıl taşı seçin. Bu taşları bir çuvala doldurup sırtınıza yükleyin. Şimdi koşmaya başlayın.
Koştukça sırtınızdaki çuval giderek ağırlaşır. Bir an önce o yükten kurtulmak istersiniz. Belki hayali bir
çuval nedeniyle gerçek gözyaşları bile dökebilirsiniz. İçinizden geliyorsa ağlamak için kendinize izin
verin. Bu kaygıları, koca bir hayat boyu sırtınızda taşıdınız. Artık onlardan kurtulmanın zamanı
gelmedi mi? Kendinizi hazır hissettiğinizde gözünüzün önüne nefis bir kumsal getirin. Önünüzde
dalgalar gidip geliyor. Güneşi hissedin. Denizin sesini duyun. Saçlarınızı tatlı ve sıcak rüzgâra bırakın.
Siz buraya kocaman bir çuvalla geldiniz. Çuvalın içinde kaygılarınız var. Elinizi torbaya daldırıp en çok
canınızı acıtan büyük taşa bakın. O taşın hangi kaygınızı simgelediğini düşünün. Gelecek korkusu
mu? “Sevgili gelecek korkum, artık seninle vedalaşıyorum. Bana verdiğin dersler için teşekkür ederim”
diyerek o taşı zihninizde denize doğru fırlatın. İşte artık bu kaygıdan kurtuldunuz. Sonra teker teker
diğer kaygılarınızı da seçin. Hepsini denize fırlatın. Kum, deniz, güneş, gidip gelen dalgalar,
kaygılarınızı alsın, yıkasın temizlesin, bir daha size ulaşamayacakları çok uzak diyarlara taşısın.
Böylece kendinizi hem ruhsal hem de fiziksel olarak daha rahatlamış hissedeceksiniz. Bundan böyle
mutluluğun biraz da sizin tercihlerinize bağlı olduğunu düşünmeye başlayabilirsiniz. Çalışmayı
bitirmeden önce, daha neşeli bir hayatı seçtiğiniz için kendinize teşekkür edin. Gözlerinizi açtığınızda
gülümsemeyi unutmayın.
Eğer bir süre sonra kendinizi yeniden korkularla, negatif duygularla dolmuş hissetmeye başlarsanız
yeniden kendinize 5 dakika ayırarak bu çalışmayı tekrar edebilirsiniz. Ama daha iyisi, kederlenmeyi
beklemeden her gün düzenli olarak meditasyona vakit ayırmaktır. Meditasyonun temeli, her hangi bir
amaç gütmeden zihni boşaltmak, nefes aracılığıyla bedenle bağlantı kurmaktır. Dolayısıyla yorucu
olmak bir yana dünyadaki en dinlendirici alışkanlık olduğundan emin olabilirsiniz.
Dua etmekte aynı şekilde ruhu güçlendiren, bilinçaltını arındıran bir durumdur. Aynı zamanda ciddi
rahatlama sağlar. ‘’Allahım beni şundan koru, bundan esirge’’ derken korkularımızı ve endişelerimizi
dile getirip bunları tevekkülle Allaha havale eder, rahatlarız. Dolayısıyla dua etmek belki de farkında
olmadan yaptığımız en etkili meditasyondur.